In retrospect...

Dec 07, 2017 16:13

Crash sonrası o dönemdeki "beni" değerlendiren bir yazı yazmak istiyorum. Şu anda o senelerde tanınan "thelake"den baya uzak bir yerdeyim, ama dönüp bakmak istedim.


2006-2009 arasında yazdıklarımı okuyunca aklıma o senelerde ne yaptığım geldi ve neden/nasıl yazmaya başlayıp, ne sebeple/neye rağmen devam ettiğimi düşündüm. Satır arasında "keşke daha çok gezseymişim, neden yapmışım ki?" dediğimi fark edenler olduysa evet, şu anda %80 hala aynı düşüncedeyim. Yazmak/üretmek bana o dönem psikolojik olarak çok yardımcı oldu, ama bir taraftan da sosyalleşme ve kabuğumdan çıkma konusunda bana bir kaçış yeri sunduğu için de bir sürü diğer problemimi baskıladı. O dönem içinde bulunduğum arkadaş çevresi de beni böyle olmaya enable etmiş olabilir, o etkiyi de yadsımıyorum. Bazı şeyleri olduğu gibi değil, o anda olmasını istediğim gibi görüp, kendimi belli sınırlara, belli insanların/şeylerin arkasına saklamış olduğumu gördüm okuduklarımda.

Hayatınızın hiçbir döneminde yaptığınız şeyin sizi define etmesine izin vermemeniz gerekiyor bence. Ben sadece yazmaya (bir yandan da okulu bitirmeye tabii) odaklanmıştım, bu yazma işi bir hobi olması gerekirken bir anda gerçek hayatım orası (ve beraberinde getirdiği insanlar), RL ise bir şekilde attend etmek zorunda olduğum bir etkinlik gibi kalmıştı. Hala da o ayırdı çok rahat yapamadığım için mild bir social anxiety içindeyim. O zamanlarda yazdıklarımıza istediğimiz o çok kıymetli "yorum" politikamız anında approval sunuyordu, ama RL öyle değil. Self worth'ün ölçütü biraz sapıtmış o günlerde, şimdi de kendini çoğu yerde "ok, I have to DO something to be worthy of people I hang out with" anlayışı var kafamda... Gerçi doğum yaptıktan sonra "hahah fuck people, I have more important stuff to worry about" diyorum kolayca, ama bu bana son 2 senede gelmiş bir aydınlanma, öyle değildim.

Bu nereden aklıma geldi? Crash'in 7 cildi var, 1000 sayfayı aşkın şey yazıyor orada (iyi veya kötü) ve ben o kadar şeyi sadece 2-2.5 sene içinde yazmışım - junior year of uni'den TR'ye döndüğüm seneye kadar. Bu demektir ki ben okuldan/işten kalan tüm boş zamanımı bilgisayar başında onu yazarak geçirmişim. This doesn't sound 100% healthy to me. Tabii  buna "yazmayı ciddiye alıyor ve zaman ayırıyordum" olarak da bakabiliriz, ama let's be honest, okuduklarım hiç de öyle ciddi şeyler değildi. (Viva ve 7+1'i ayrı tutuyorum. O kitaplar tamamen belli bir amaç ve istekle yazılmıştı, those are my babies.) Yani demem o ki, ben o yazdıklarımı yazana kadar çıkıp common roomlarda milletle dondurma yeseymişim belki bugünkü anxiety dolu insan olmazmışım. Diyorum ya, o dönem enabler olan insanlar vardı etrafımda, yazık olmuş.

Retrospect olarak şu anda görebiliyorum, o anda dünyanın en normal şeyiydi benim için saatlerce gözümü kırpmadan yazmak/okumak. Late night yazma seansları, photoshop artları, videolar, playlistler, albümler... Hepsi gereğinden fazla emek isteyen ve zaman alan şeylerdi. Onları yaparken de öğrendiğim bir sürü şey oldu tabii, ama moderation konusunda problemlerim varmış.

Son derece stresli zamanlardı, yurtdışındaydım, çok sıkı bir üniversite hayatım oldu, derslerim ve ders programım çok ağırdı. Son seneye kadar neredeyse lisedeymişim gibi sabah okula girer, sonra çıkıp ödev yapar, kod yazar, yatıp uyurdum. Bu günlerin bir çoğunda sırf yazabilmek için uyanık kaldım, TR'deki diğer arkadaşlarım yazdıklarına/online varlıklarına ortak olabilmek için bazen uykumdan bazen de diğer aktivitelerden feragat ettim. O zaman bunlar bana hiç koymuyordu, ama şu anda çok da doğru olmadığını görüyorum. Yazmıyorsam veya yazılanı okumuyorsam "less than" bir insanmış/arkadaşmış gibi hissettirildiğim zamanlar olmadı değil. Bunlar çok yanlış şeyler. Geçmişte bunların hiçbirini benim yarattıklarımı paylaşan insanlara yapmamaya çalıştım, ama yapmışsam ve siz onlardan biriyseniz özür diliyorum. Şu anda size bunu yapanlar varsa da, herhangi bir konuyla ilgili, o insanlardan uzaklaşın veya beraber geçirdiğiniz zamana gerçekçi bir gözle bakıp artı ve eksilerini düşünün.

O dönem sosyal medya bugün olduğu kadar yaygın ve kolay ulaşılabilir bir olgu değildi. Akıllı telefonlar da yoktu veya bu kadar akıllı değildi, zaten varsa da sahip olan insanlar biz değildik haha. Messenger ve e-maildi bizim primary iletişim araçlarımız. Sohbet grupları, whatsapplar, facebook messengerlar falan yoktu. Bir de bunun üzerine zaman farkını eklediğiniz zaman benim TR'deki online hayatımı devam ettirebilmek için her iki zaman diliminin ortasında yaşamam gerekiyordu. Velhasıl kelam, ben gündüzleri okul/iş hayatımla uğraşırken TR'de millet çoktan akşam sefasına geçmiş oluyordu, o yüzden benim onlara yetişmem için kendi günümün sonunda ekstra zaman harcamam gerekiyordu. Sadece okumak değil, yazmak konusunda da aklımda böyle salak saçma bir baskı vardı, YETİŞMEM LAZIMDI. Neye, kime, neden? Şu anda mantıklı bir cevap bulamıyorum size. O zamandan beri ben sürekli bir şeylere acele ederim. Zamansızlık hislerim o zamandan kalmadır.

Aman siz sakın yazmayın, gidin gerçek hayatta gerçek olaylarla yaşayın demiyorum elbette, ama ben sahip olduğum çok unique bir fırsatı (yurtdışında okumak/çalışmak) yeterince değerlendiremediğimi düşünüyorum. Biraz da bu sebeple Nocens'e gelene kadar "neden yazmışım ki ben bunları, these MEAN NOTHING in terms of self growth" diye diye kendimi yedim. I could have done a million different AND BETTER things than writing...
Veya aynı şeyleri yazardım, ama in my own terms, not because I had to.

Buradan o dönemde oluşmuş writing/reading cliquelere gelmek istiyorum. I was a member of one, şimdi isim vermek veya detaylarına girmek istemiyorum, anlayan anlar, ama şu anda 32 yaşındayım, bir çocuk annesiyim ve dönüp baktığımda o günlere gülüyorum. Son derece gereksiz ego savaşları ve içi boş pohpohlarla geçen yapay bir dönemdi. Online bullyingin allahını yapmışımdır/yapmışızdır, kendi adıma özür diliyorum. Çocukluktu hepsi. (Gerçi 21 ve üstü yaşındaki insanların yaptığı şeylere çocukluk demek biraz garip, ama anladınız işte, kafa çocuk.)  Yukarıda bahsettiğim "yorum"larla gelen immediate approval meselesini abarttığım(ız) dönemler oldu. Sanki hayatta sadece bu yazılanlar ve onu okuyan insanlar vardı ve onlardan başka da hiçbir şey önemli değilmiş gibiydi. Yorumla oturur yorumla kalkardık. Hayatımız bir şeyleri quotelayarak altına ne düşündüğümüzü yazmakla geçti. Güncel bir örnekle değiştirmem gerekirse bunu; twitterdan takip ettiğiniz bir arkadaşınızın her twiti quote edip üzerine tek bir emoji bile olsa cevap vermeniz gerektiği hissi diyebilirim. Ne kadar saçma, değil mi? O zaman saçma gelmiyormuş işte, sorun orada...
Siz bu yazdıklarımdaki "yazma/okuma" kısmını kendi aktivitelerinizle replace edip aynı pattern içinde misin diye kendinizi sorgulayabilirsiniz.

Crash'i okuduğum her satırda bunlar aklıma geldi, biraz günah çıkartmak istedim.

Hiç mi güzel şeyler olmadı? Hem de nasıl güzel şeyler oldu. Bugün ben o satırları okurken benimle birlikte gülen, katılan, hey gidi diyen insanlar tanıdım ve bunca senedir hala etrafımdalar. You guys know who you are, teşekkür ederim. İşte bütün o uykusuz geçen "anlamsız" zamanların ve binlerce sayfanın anlamı sizsiniz. Ben kendim çocuk yaşta değildim belki, ama o dönemler ortaokul/lisede olanlar vardı, onlar şu anda çalışıyor, her biri farklı kariyer yolunda ve hepinizle gurur duyuyorum, bana kattıklarınız/katıyor olduklarınız için çok teşekkür ederim.

Bir başka güzel şey ise, belki de en önemlisi:

Hayata bakış açım, beklentilerim, üzüntü ve sevinçlerim yazdığım şeylerin satır aralarında gizli. Hayal ettiğim hayatı yazdığım çok yer olmuş ve ne mutlu ki bugün o yazdıklarımın %90'ına sahibim diyebileceğim bir noktadayım. Eğer yazmak/hayal etmek sizin için de bu anlama geliyorsa HİÇ BIRAKMAYIN. Crash'te bunu da gördüm ben çünkü. Binlerce sayfalık, 7 ciltlik bir vision board olmuş bana o evren. Hala da çok kıymetli benim için, ne kadar saçma olursa olsun. Hala en büyük fanı ve savunucusu benim.

Bugün bu entryi LJ'den yazıp sizinle paylaşıyorsam bu da büyük bir kazanımdır benim için. Hala beni en stresli zamanlarımda rahatlatan, bana zararsız bir kaçış sunan yegane yer internet ve oradaki arkadaşlarım. RL önemli, RL is where it's at, ama internet de tükaka öcü değil, sadece geçirilen zaman ve yapılan/yaptırılan şeylerin önemi iyi kavranmalı online ortamda.

Bütün bu blablaların sonunda size 32 yıllık hayatımda öğrendiğim ve geriye dönüp baktığımda doğru olduğunu kendi kendine kanıtlayan bir şeyi söylemek istiyorum... Konuyla birebir alakalı değil belki ama madem ben 2006'dan bugüne ne oldumu konuştuk, bunu da yazayım da internetin permanent recordlarına geçsin: sizi kıskandığını bizzat söyleyen (şaka yollu veya ciddi) birinin yanında her zaman tek gözünüz açık uyuyun.

crash the cringefest memorials

Previous post Next post
Up